Nagidos Antik Kenti Kazıları
NAGIDOS Antik Kent Kazıları
Nagidos (Bozyazı)
İçel İli, Bozyazı İlçesi sınırları içinde yer alan Nagidos örenyerinde yapılan kazı çalışmaları T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünün izni ve Bakanlar Kurulu Kararı ile Prof.Dr. Serra Durugönül başkanlığında 1998-2002 yılları arasında yapılmıştır.
Nagidos ( Bozyazı ) ilçesinde yapılan kazı çalışmalarının sonuçları Prof. Dr. Serra DURUGÖNÜL'ün editörlüğünü yaptığı ve Suna – İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü yayını olan ADALYA'nın Ek Yayın Dizisinin 6. olarak yayınlanmıştır..
Dağlık Kilikia'da Bir Antik Kent Kazısının Sonuçları
Nagidos ( Bozyazı )
-Bir Kazının Yayını ve Tanımı -
Kitabın Adı: Dağlık Kilikia’da Bir Antik Kent Kazısının Sonuçları: Nagidos.
Editör: Prof. Dr. Serra DURUGÖNÜL
Yayın Yılı: 2007, Sayfa Sayısı: xiv + 509, Figür:1-133, ISBN: 978-975-9123-30-7,
Basım Yeri: İstanbul, Boyutlar: 210x280mm, 1870 gr., Renkli Resimler, Türkçe + Geniş İngilizce Özet
Yayıncı: Suna – İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü, Adayla Ek Yayın Dizisi/6
KitabınYazarları: Prof. Dr. Serra Durugönül, Prof. Dr. Oğuz Tekin, Doç. Dr. Kaan Şenol, Doç. Dr. Gonca Şenol, Yrd. Doç. Dr. Murat Durukan, Arş. Gör. Ercan Aşkın, Arş. Gör. Erkan Alkaç, Hatice Körsulu.
Orta Dağlık Kilikia’da bir liman kenti olan Nagidos, Mersin ili, Bozyazı ilçesi sınırları içinde Anamur’un 10 km. doğusunda yer almaktadır . Antik kentin akropolisi (bugünkü Paşabeleni Tepesi), denizden 68 m. yükseklikte ve yaklaşık olarak 400 x 300 m. ebatlarındadır. Akropolisin batısında, Toroslar’dan gelerek denize ulaşan bugünkü adıyla Sini Çayı yer almaktadır. Nagidos akropolisinin yaklaşık 200 m. karşısında yer alan Nagidussa Adası’nda yapılan kazılarda Bizans ve daha geç dönemlere ait eserler bulunmuştur. Nagidos’un yüksek bir tepe üzerinde ve deniz kıyısında yer alması, akropolisin yanından bir nehrin geçmesi ve geniş bir hinterlanda sahip olması kentin askeri, ticari ve tarımsal ihtiyaçlara cevap verebilecek önemli bir merkez haline dönüşmesine olanak sağlamıştır. Nagidos’ta, Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Serra Durugönül başkanlığında 1998-2002 yılları arasında arkeolojik kazılar gerçekleştirilmiştir. Kazılar dışında, kentin antik dönem limanını ve sınırlarını belirleyebilmek için yüzey araştırmaları da yürütülmüştür.
Mimari yapılar, çağımızda farklı amaçlar için taşları çekilerek tahrip edildiklerinden dolayı, temel düzeyinde ele geçmişler, bu nedenle ancak konsolidasyon çalışmaları yapılabilmiş, restorasyon için ise elde yeterli mimari buluntu olmadığından ilgili çalışmalar yapılamamıştır. Birkaç taş sırasının üst üste durduğu ‘yamaç evler’ kazısında ise yapıların ortasından geçen modern yol, kazısı yapılan tepenin batı kesiminin tümünü kaplamış olan modern yerleşime ulaşımı sağladığından kaldırılamamış ve ‘yamaç evler’in tam anlamıyla ortaya çıkarılmasını, hatta konsolidasyon çalışmalarını engellemiştir. Buluntuların ve mimari verilerin de kendisini tekrar etmeye başlaması sonucunda da alanların kazısına devam ederek tahribata açık hale getirilmelerinin önlenmesi amacı ile kazı çalışmaları sonlandırılarak yayın aşamasına geçilmiştir. Böylelikle uzun veya kısa süreli devam eden her kazıdan beklenmesi gereken bir ‘görev’, yani verilerin bilim dünyası ile paylaşılması, yerine getirilmiş olmaktadır.
Kazılarda saptanan, mimari, sikke, seramik ve heykelcikler gibi arkeolojik materyaller Mersin Üniversitesi ve diğer üniversiteden katılan araştırmacılar tarafından değerlendirilmiş ve Prof. Dr. Serra Durugönül’ün editörlüğünü yaptığı “Dağlık Kilikia’da Bir Antik Kent Kazısının Sonuçları: NAGIDOS” kitabında yayınlanmıştır.
Bu yayında, Nagidos’un Coğrafi –Topografik Özellikleri ve Tarihi Gelişimi, Mimarisi, Nekropolleri, Seramikleri, Heykelcikleri, Sikkeleri ve Sonuçtan oluşan toplam yedi bölüm bulunmaktadır. Mimari veriler olan kulelere sahip savunma sistemi, yamaç evleri ve mezarlar ele alınmıştır. Savunma sistemi, yamaç evler ve tepenin güney yamacında yer alan tholos’un bilgisayar ortamında üç boyutlu canlandırması da gerçekleştirilmiştir. Arkaik, Klasik ve Hellenistik dönemlere ait seramiklerin yardımı ile kentin, Yunan dünyası ile bağlantıları tespit edilmiştir. Amphora ve amphora mühürleri ise Nagidos’un M.Ö. 5. yy. ikinci yarısından M.Ö. yaklaşık 175 yılları arasındaki süreçte Akdeniz ticaretindeki faaliyetlerini ortaya koymuştur. Hellenistik dönemde kendi amphora mühürleme sistemini gerçekleştiren Nagidos’un, Kuzey ve Güney Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ile ticari bağlantılar kurduğu, kentte yapılan kazılar sonucu anlaşılmıştır. Ayrıca Nagidos kent sikkeleri, Makedonya, Troas, Ionia, Karia, Pamphylia ve Kilikia Bölgeleri sikkeleri ile Satraplık, Seleukos ve Ptolemaios dönemlerine ait oldukları saptanan sikkeler bulunmuştur. Arkaik ve Hellenistik dönemlere ait pişmiş toprak ve bronz heykelcikler arasında, Kıbrıs etkili ama yerel üretilmiş pişmiş toprak eserler ile Hellenistik döneme ait silen başı kalıbı dikkati çekmektedir.
Verileri daha yakından inceleyecek olursak, Nagidos kazısının seramik, pişmiş toprak heykelcik, amphora, amphora mühürleri ve sikke buluntularıyla olduğu kadar sur ve yamaç evler mimarisi ile kentin tarihi konusunda ortak sonuçlar verdiğini izlemek mümkün olacaktır.
Nagidos’ta seramikler, M.Ö. 650 yılından itibaren görülmeye başlanır. M.Ö. 500-430 tarihleri arasında büyük bir oranda azalan buluntular, M.Ö. 450-330 tarihleri arasında tekrar yoğun olarak karşımıza çıkar. Bu tarihlerde bölgede ve Küçük Asya genelinde yaşanan olaylar seramik üretimini etkiler. M.Ö.175 tarihlerine kadar süreklilik gösteren seramikler ve diğer buluntular bu tarihten sonra tamamiyle kesilir.
M.Ö. 7. yy.’da kullanımı yaygın olan seramik türlerinin Nagidos’ta görülmemesi, kentin yeni kurulmuş olduğunu ve ticari ilişkilerinin henüz oturmadığını göstermektedir. Bu dönemden sonra yani M.Ö. geç 7. yy. ve 6. yy.’ın ilk yarısında ise Nagidos’ta Kıbrıs ve Kilikia boyalı seramikleri, ayrıca ithal ve taklit İonia kyliksleri ele geçmiştir. M.Ö. 7. yy.’ın ortalarından erkene giden seramik veya herhangi başka bir buluntuya rastlanmaması, bugüne kadar antik kaynakların ifade ettiği ve sonraları tekrarlanan bir görüşün, yani Nagidos’un bir Samos kolonisi olduğunun yeniden düşünülmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Kaynaklara gore Nagidos M.Ö. 7. yy.’da bir Samos kolonisi veya emporio’su olarak kurulmuş ve böylelikle ticarete açılmış bir liman kenti kimliği kazanmıştır. Ancak pişmiş toprak heykelciklerin ve en erken seramiklerin Samos’tan ziyade Kıbrıs’a işaret etmesi, kentin bir Samos kolonisi olması konusunda tereddütlerin oluşmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak küçük gruplar Nagidos’a yerleşerek, kendilerine en yakın üretim merkezi olan Kıbrıs’ı örnek almak suretiyle kendi tarzlarında üretim yapmış olmalıdırlar; Kıbrıs’daki Yunan merkezleriyle oluşmuş bulunan iletişim nedeniyle Yunan unsurların varlığı savunulabilmektedir.
M.Ö. 5. yy.’ın ilk yarısında yoğun seramik grubunu oluşturan Kıbrıs etkili veya Kıbrıs ithali buluntular ve diğer seramikler kesilir; nekropol buluntuları da aynı sonucu vermektedir. Bu gelişmenin nedeni, Kıbrıs’ın İonia İhtilali’ne destek vermesi sonucunda Perslerle Kıbrıs arasında ortaya çıkan gergin ilişkilerde aranmalıdır. Bu durum Kıbrıs ile Nagidos arasındaki bağın da zayıflamasına neden olmuştur. M.Ö. 5. yy.’ın sonlarında Nagidos en parlak dönemlerinden birisini yaşamaya başlar. Sadece seramikler değil, sikke ve mimari buluntular da bu durumu desteklemektedir. Perslerin Nagidos’a tanıdıkları özerklik bu gelişmede en önemli etkendir. Bunun nedeni de İonia İhtilali sonrasında Perslerin, bu bölgede yanlarına çekecekleri ve birlikte hareket edebilecekleri kentlere ihtiyaç duymalarından kaynaklanmaktadır.
Nagidos akropolisinde ve nekropolisinde yapılan kazı çalışmalarında, Klasik döneme ait Attika üretimi seramiklerin yanı sıra yerel ya da bölgesel olarak tanımlanabilecek seramikler de bulunmuştur. Nagidos’a, Attika’dan ithal edilmiş ürünler arasında, siyah ve kırmızı figürlü örnekler ile stemless, bolsal, kyliks, skyphos ve kantharos gibi yalın siyah firnis ile boyanmış seramikler de yer almaktadır. Ele geçen Attika üretimi seramiklerin bazı örneklerinin tondosunda yumurta, dil, palmet ve rulet baskıları yer almaktadır. Kırmız figürlü seramikler arasında, M.Ö. 4. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen Beazley’in “Otchet” grubuna dahil ettiği “Düğüne Hazırlık” sahnesi dikkati çeken örnekler arasındadır. Kazılarda ele geçen Attika üretimi orijinal örneklerin yanı sıra kalitesiz firnise sahip olan ve orijinal örneklerine göre formlarında bazı farklılıklar görülen Attika taklidi seramikler de bulunmuştur. Nagidos’ta bulunan Attika üretimi seramikler, yoğunlukla M.Ö. geç 5. yüzyılı ile M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenmektedir. Nagidos’un Klasik dönem seramikleri arasında, Attika üretimi olmayan ve özellikle Sukas, Ras Shamra, Dor, Tel Michal gibi Doğu Akdeniz’de, Kition ve Kourion gibi Kıbrıs’ta ve Kelenderis, Mersin-Yumuktepe ve Tarsus-Gözlükule gibi Kilikia Bölgesi’nde örnekleri görülen çok sayıda seramikler bulunmuştur. Basit süslemelere sahip olan bu seramik gruplarında, kullanılan motif ise genellikle de yatay bantlardan oluşmaktadır. Kontekstlerden ele geçen bu seramikler, Attika üretimi seramiklerin yardımı ile M.Ö. 425-350 yılları arasına tarihlenmektedir.
Pişmiş toprak heykelcikler, Nagidos kazı malzemesinin erken dönem seramiklerinin yanı sıra Nagidos’un en erken verilerini oluşturmaktadırlar. Pişmiş toprak heykelcikler tarihleme için tipolojik ve stilistik benzerleri ile karşılaştırılmışlardır. Ayrıca kazıda aynı seviyeden gelen buluntuların tarihlemeleri de dikkate alınmıştır. Heykelcikler, M.Ö. 7. yy.’ın ortalarından M.Ö. 6. yy. sonlarına kadar uzanan dönem içerisinde ele geçmektedirler. Bu heykelcikler en fazla Samos, Kıbrıs ve Gözce örnekleriyle benzerlik göstermektedirler. M.Ö. 8. yy.’da Kıbrıs, Fenike ve Suriye ile yapılan yoğun ticarete, M.Ö. 7. yy.’da Doğu Yunan yerleşimcilerin ve tüccarların ticari etkinliklerinin de eklendiği göz önünde bulundurulduğunda, böyle bir etkileşimin Nagidos’ta da ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Eserlerin işlevleri bizi bir kutsal mekânın varlığından haberdar etmektedir.
Nagidos kazısının en erken amphora buluntuları M.Ö. 7. yy.’ın ikinci yarısına ait Kıbrıs-Kilikia amphoralarıdır. Kazı çalışmaları, Nagidos’un Kuzey Ege’de bulunan merkezlerle M.Ö. 6. yy.’ın sonlarında başlayan ve M.Ö. 5. yy.’ın ikinci yarısından itibaren gelişen büyük boyutlu bir ticarete sahne olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kentin yakın bölgelerden Kıbrıs’la olan organik bağı da her dönemde kayda değer bir seviyede devam etmiştir. Nagidos’taki çalışmalar, kente M.Ö. 6. yy.’dan M.Ö. 3. yy.’ın ortalarına kadar Khios amphoralarında Ada’nın meşhur şarabının ithal edildiğini belgelemektedir. Nagidos’un üretime geçmiş olabileceğini, M.Ö. 5. yy.’ın sonundan itibaren kente ulaşan Mende amphoralarının M.Ö. 4. yy.’ın ilk çeyreğinde oldukça azalan oranları da doğrulamaktadır. Zira M.Ö. 3. yy.’ın ilk çeyreğinde üretilmeye başladığını düşündüğümüz Nagidos amphoralarının proto tiplerinin, Mende amphoralarından esinlenerek üretildikleri Nagidos sikkeleri üzerindeki tasvirlerle de doğrulanmaktadır.Nagidos’ta, Kuzey Ege ticaretine yön veren Lesbos, Khios, Thasos, Mende ile Rhodos, Knidos, Samos, Miletos gibi Güney Ege’deki merkezlere ait amphoraların yanı sıra Doğu Akdeniz’de Suriye-Fenike, Kıbrıs, Pamphylia gibi merkezlerde üretilen formlar ve Batı Akdeniz’le ticari ilişkileri gösteren Greko-Italik ve Mana amphoraları bulunmuştur. Doğu Akdeniz’de yapılan kazılarda ele geçen arkeolojik materyaller sayesinde, M.Ö. 4. yüzyılın ortalarından itibaren Doğu Akdeniz ticaretine Rhodos, Knidios gibi Güney Ege kent devletlerinin yön verdiği anlaşılmıştır. Büyük İskender ve sonrasındaki Hellenistik krallıklar döneminde oluşturulan yeni merkezler, savaşlar, ve çoğalan Yunan nüfusun körüklediği artan şarap ihtiyacı, Güney Ege’deki yeni üretici kentlerin Akdeniz piyasasının ihtiyacını karşılayacak nitelikte ve boyutta ürünü piyasaya sürmesine neden olmuştur. Buna bağlı olarak Nagidos kazılarında, ağırlıklı olarak ticari rotası doğu pazarları olan Hellenistik dönemin ünlü şarap üreticisi Rhodos’a ait M.Ö. 240 ile M.Ö. 3. yüzyılın sonlarına tarihlenen çok sayıda amphora ele geçmiştir. Kentte Rhodos dışında, özellikle Atina ve Delos gibi kuzey pazarlarına yönelen dönemin diğer ünlü şarap üreticisi Knidos’a ait amphoralar da bulunmuştur.
Nagidos kazılarında ele geçen ve kentin etniğine işaret ettiği düşünülen amphora mühürlerindeki monogramlardan hareketle, M.Ö. 3. yüzyılda ve olasılıkla ilk yarısında kentte ya da yakın çevresinde mühürlü amphora üretiminin gerçekleştiği anlaşılmıştır. Nagidos’ta ya da yakın çevresinde üretildiği düşünülen mühürlü amphoralar, monogram ve narlı grup olarak iki gruba ayrılmaktadır. Monogram baskılı amphora mühürlerinde, kent etniğinin kısaltmaları olan N(, NA( ve NAG( harfleri görülmektedir. Bu monogram mühürlerden farklı olarak bir örnekte, NA ve üzüm salkımı bir arada yer almaktadır. Kentin etniğini gösteren bu monogramların bazı örneklerini Nagidos’a ait sikkelerin arka yüzünde de görmek mümkündür. İkinci grup olan narlı amphora mühürleri özellikle monogram baskılı örneklerle form, kil ve katkı maddeler açısından büyük bir benzerlik göstermektedir. İkinci gruba ait mühürlerin merkezinde bir nar sembolü bulunmaktadır. Merkezde bulunan nar sembolünün üzerinde büyük bir nü harfi ve sağında ise delta harfi yer almaktadır. Bazı örneklerde, nü harfinin üzerinde yuvarlak bir sembol veya omega harfi (?) yer almaktadır. Bu gruplara ek olarak literatürde Pistos grubu olarak bilinen amphora mühürleri de ele geçmiştir. Bu gruba ait mühürlerde bir üzüm salkımı ve genellikle Pistosun kısaltması olarak kabul edilen P I harfleri görülmektedir. Üretim yeri problemli olan Pistos amphora mühürlerinin Nagidos kazılarında, diğer merkezlere göre daha çok sayıda ele geçmiş olması yeni bir görüşün ortaya atılmasını sağlamıştır. Form ve kil kompozisyonu açısından da Narlı örneklerle benzerlik göstermesi bu grubun üretim yerinin Nagidos’ta ya da yakın çevresinde olabileceği konusunu ilk defa gündeme getirmiştir .
Kentin sikkelerinde, Nagidos’ta şarap ve buna bağlı olarak amphora üretiminin yapıldığını gösteren semboller bulunmaktadır. Kazılarda ele geçen sikkelerdeki amphora sembolleri, amphora üretimini kanıtlarken, bu amphoraların formlarına ilişkin bilgileri de vermektedir. Kentin M.Ö. 5. yy.’ın sonu ile M.Ö. 4. yy.’ın ilk çeyreği arasında bastığı sikkeler üzerindeki amphora tasvirleri Kuzey Ege üretimi amphoraların genel özelliklerinden etkilenen bir formu betimlemektedir. Nagidos’ta yoğun olarak ele geçen Kuzey Ege amphoralarının kaidelerine benzer kaidelerin ve basit sivri dipli kaidelerin Nagidos sikkelerindeki amphora betimleriyle paralellik göstermesi, bu tip kaidelere sahip amphoraların Kuzey Ege etkisiyle Nagidos’ta üretilmiş olduğunu göstermektedir. Sikkeler üzerindeki bu amphora betimlemelerinin M.Ö. 5.yy.’ın sonundan itibaren Nagidos’un Akdeniz pazarının önemli üretici kentleri arasında yer almasının bir kanıtı değil, ürünlerini sunduğu piyasada kendine yer edinebilme çabası olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmüştür.
Nagidos sikkeleri, baskı tipleriyle bizlere başka bilgiler de sunmaktadırlar:
Nagidos’ta da Pharnabazos’a ait gümüş sikkeler bulunmuştur. Bununla birlikte, Nagidos gibiKelenderis, Holmoi, Soloi ve Mallos da “Büyük Kral”ı tanımakla birlikte kendi şehir lejantı olan tanrıve sembollerini kullanarak sikke basmıştır. Bu durum, Nagidos’un M.Ö. 5. yy. sonu ve 4. yy.’larda ekonomik açıdan güçlü olduğunun da bir göstergesidir. Nagidos sikkeleri ikonografik açıdan Yunan özelliği taşıyıp, sadece satrap Pharnabazos döneminde Pers unsurları gösteren bir baskı tipi seçer; bu halde dahi Yunan özellikleri tamamen silinememiştir. Önyüzde Aphrodite bir sfenksli taht üzerinde oturur durumdadır, arka yüzde her zaman gördüğümüz Dionysos yerini miğferli bir başa ve Arami harflerine bırakmıştır: ‘Pharnab’. Kilikia, özellikle denizaşırı bölgelere ve geçitlerin ardına yapılacak seferler için hareket noktası olduğundan, paranın da darp edildiği yerdi. M.Ö. 333‘de son bulan şehir sikkeleri artık Nagidos için de basılmamış, İskender’in ölümünden sonra da ancak kralların tipolojisi ve ismi altında sikke darp edilmişti. Diadokhlar güç savaşına girişince de Küçük Asya’nın Yunan şehirlerinin özgürlüğü bölgesel özerkliklere indirgenmiş, Kilikia yine tarafsız bir bölge olmuştur. Yerleşimlerin çoğu garnizon niteliğinde kurulmuştur. Bu garnizonlarda paranın darp edilmesi ve otonom baskıların olması konusundaki fikirler farklıdır. En azından Nagidos‘da bulunan Ptolemaios sikkeleri Ptolemaiosların kendi ordularına kendi bronz sikkeleriyle ödeme yaptıklarına işaret etmektedir. Nagidos’un M.Ö. 5. yy.’dan M.Ö. 4. yy.’ın sonuna kadar sikke darp etmesinden, yani özerk sayılacak nitelikte organize olmasından izleyebiliyoruz.
Nagidos’ta ele geçmiş olan İsis-Horus bronz heykelciğinde, Tanrıça İsis cepheden, taht üzerinde oturur şekilde verilmiştir.. Kucağındaki Horus’un vücudu izleyiciye gore profilden, başı ise izleyiciye doğru çevrilmiş olarak tasvir edilmiştir. Başının sağında toplamış olduğu saçının kuyruğu (‘Jugendlocke’) omuzuna düşmektedir. İsis tanrısal başlığını Hathor’dan almıştır. Hathor göklerin ve tüm tanrılar aleminin tanrıçası olup, Ra’nın kızı veya bazen güneşin kendisidir. İsis, bu Hathor ile; Hathor’un oğlu Ahi ise Horus ile özdeşleştirilir. İsis gök tanrıçası, Horus ise güneştir. Burada kozmik doğa efsaneleştirilmiştir. İsis ve Horus ikilisi genel olarak “İsis Lactans” (emziren İsis) olarak anılır. En erken örnekleri Mısır’da üretilmiştir. Bu ikonografide Horus hep insan başlıdır. Böylelikle doğan başlı Nagidos Horus’u hem en erken örnekleri, hem de Hellenistik - Roma dönemi örnekleri içerisinde bir istisnadır.
İsis’e, Büyük İskender döneminden önce Yunanistan ve Yunan kolonilerinde tapınılmakla birlikte Ptolemaioslar zamanında popülaritesi iyice artmıştır. En önemli özelliği bereketin sembolü olarak ve yaşam veren Tanrıça sıfatı ile doğanın (tarımın), kadınlığın, anneliğin ve doğumun koruyucusu olmasıdır; oğlu Horus’un da hayvanların koruyucusu, askerlerin öncüsü, bereketin sembolü, ‘ideal çocuk’ ve yalnız çocukların koruyucusu sıfatlarını taşıması bu ikiliyi kısa zamanda sevilen bir grup haline getirmiştir. İsis, bir yandan eski Mısır’ın tarla ve ekin tanrıçası Renenutet’i yani Yunan dinine Thermuthis olarak geçen tanrıçayı temsil etmiş, bir yandan da Yunanlılar tarafından Demeter ile eşdeğer tutulmuştur. İsis ayrıca Afrodit ve Tyche ile eşdeğer tutulup bir Yunan Tanrıçası olarak da ‘İsis Basileon’ tacını, yani inek boynuzu ile çevrelenmiş güneş diskini, başında taşır şekilde betimlenmiştir. İsis kültü anılan bu önemli özellikleriyle Yunan ve Roma dönemlerinde kabul görmüş ve hızla Nil nehri kıyılarından, Akdeniz kıyılarına, Roma’ya ve buradan da Roma İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde bulunan topraklara doğru yayılmıştır.
Nagidos örneğinde, Horus’un izleyiciye dönük olan başının bir doğan olarak verilerek ‘İsis Lactans’ şemasına uyarlanması Hellenistik Dönem’in gerçekçi ve eklektik anlayışı ile bağdaşmaktadır. Nagidos tarihinde gelişen olaylarla bağlantılı olarak da bu eserin Hellenistik Dönem’e ait olduğu görülmektedir. Nagidos’ta anılan döneme ait başka Mısır buluntusuna rastlanmamakla birlikte, Ptolemaios döneminde Iskenderiye ile ilişkiler yoğundur ve diğer arkeolojik veriler de buna işaret etmektedir.
Şimdilik Nagidos buluntusu bu tarzda ele geçen tek örnektir. Peki, bu motifi sergileyen bu tek ve küçük bronz eser Nagidos’a nasıl gelmiştir? Burada bu buluntu nedeniyle bir İsis tapınağı beklemek yerinde olmayacaktır. Nitekim bu gibi kutsal figürler, Hellenistik Dönem itibariyle artık sadece tapınaklardaki törenler için üretilmiyordu. Hellenistik Dönem’in daha bireyci anlayışına uygun olarak bunlar kişisel tapınımlar için yapılıyorlardı. Nagidos örneği de kişiye ait bir inanç objesi olarak Nagidos’a getirilmiş olmalıdır: Ptolemaios dönemi, Mısır’ın Akdenize açıldığı en yoğun dönemdir. Kilikia’nın özellikle bu kesimi Ptolemioslar için askeri ve ticari açıdan önemli olmuştur. Nagidos’ta bulunan çok sayıdaki Ptolemaios sikkesi bunun en iyi tanığıdır. Bir Ptolemaioslu asker veya tüccarın “uğurunu” yanında Nagidos’a getirmiş olması şaşırtıcı olmamalıdır.
Nagidos’ta bulunmuş olan tek kalıp örneği olmakla birlikte, Hellenistik döneme ait bu pişmiş toprak parça Nagidos’ta pişmiş toprak heykelcik üretiminin olabileceğine dair bir ipucu oluşturmaktadır. Kalıp, bir silen başına aittir. Bu başın, satir’den çok bir silen’e ait olması gerektiği at kulakları şeklindeki uzun kulaklarından ve daha basık olan hatlarından anlaşılmaktadır.
Bu silen’in nerede kullanılmış olabileceği konusunda, benzer örnekler ışığında bazı düşünceler ileri sürülebilir. İçe doğru kalıbı alınmış olan baş, arkasının işlenmemiş olması, ince bir kenara sahip olması ve özellikle de sakaldaki ince çizgiler ile, bir metal örnekten kalıbının alındığını olasılığını güçlendirmektedir. Bu kalıp, metal-bronz eserlerin dökümünde, çoğaltmada kullanılmış olabilir. Silen’lerin Eskiçağ’da taşımış oldukları anlam üzerinde durularak, bir metalden alınarak oluşturulmuş bulunması muhtemel olan Nagidos kalıbının nerede kullanılmış olabileceği konusuna katkıda bulunulabilir: Gela’da tapınakta baş kısımları ile çörten olarak kullanılmış olan silenler, onların kutsallığı ve kötü ruhları uzak tutan ‘apotropeik’ karakteri hakkında bir ipucu vermektedir. Silen’lerin mezarlarda mask olarak bulunduklarını ve bu anlamda kötü ruhları ölüden uzak tutarak, diğer dünyada da onu korumayı hedefleyen yakınları tarafından mezarlara bırakıldıkları düşünülmektedir. Silen’ler grotesk ifadeleri ile apotropeik karaktere büründükleri için ve ayrıca efendileri Dionysos’un diğer dünya ile bağlantıları nedeniyle mezarlara konulmak üzere tercih edilmiş olmalıdırlar. Bu özellikleriyle parçanın esasının bir yere, belki sandığa veya bronz möble kolluklarına (fulcra) takıldığı, ya da nekropole yerleştirilecek olan tabuta aplike edildiği düşünülebilir. Nitekim, Nagidos’ta nekropol buluntusu olan diadem üzerinde de satir ve pan karışımı, hatta silen özelliği taşıyan bir betimleme vardır; Nagidos sikkelerinde de Dionysos ile bağlantılı bir şekilde Pan/Satyr ve Silen baskılarına sıklıkla rastlanır. Diadem’in tarihlemesi için Ptolemaios II. Philopator dönemi önerilmiştir. Ptolemaios dönemi oinochai üzerindeki satir ve silen maskları için en uygun tarih de Ptolemaios II. Philopator dönemi olarak önerilmektedir. Bu dönem, Nagidos silen kalıbı için de önerilebilir.
Mimari unsurlardan ‘Yamaç Evler’ , hellenistik döneme ait olup, modern bir yol ile kesintiye uğradığından üç farklı rekonstruksiyon önerisi ile ele alınabilmektedir: İki katlı veya aradan dar bir yolun geçtiği sıra evler. Sur ise en az iki evrede, geç klasik ve hellenistik dönemlerde inşa edilmişlerdir. Sura bağlı kulelerde yapılan kazılarda, farklı yapılanmalar dikkati çekmiştir: Basamaklarla yürüme düzleminin altına inilen üç numaralı kule veya once podium olarak inşa edilip, sonradan etrafı çevrelenen dört numaralı kule gibi.
Kronolojik olarak sıralayacak olursak Nagidos (Bozyazı) Paşabeleni Tepesi’nde önce Arkaik yerleşim ve nekropol daha sonra sur ve son olarak yamaç evler inşa edilmiştir. Ancak sur ve yamaç evler oluşturulduktan sonar en az bir evre daha geçirmişlerdir; Hellenistik Dönem’de yamaç evlerin inşasına başladığında surlar da geliştirilmiştir. Hellenistik Dönem içerisinde en az iki evre tespit edilmiştir. Ancak, Paşabeleni Tepesi’nde, yamaçlarda veya düzlükte ya da Gürlevik mevkiindeki yaşam ve ölüme ait izler, Hellenistik Dönem’de M.Ö. 2. yy.’ın ilk çeyreğinde sona ermiştir. Bunun nedeni tam olarak açıklanmış değilse de limanın dolması, nehrin elverişsiz hale gelmesi veya toprak kayması bir neden olabilir.
Pers İmparatorluğu’nun ve satraplarının Kilikia’ya ve Nagidos’a tanımış oldukları özerklikleri ve Ptolemaioslar’ın Nagidos’a vermiş oldukları önem nedeniyle Nagidos’un, Kıbrıs, Mısır ve Ege ile ticari ilişkileri olmuş ve bu durum Nagidos’u ilgi odağı olarak tarihin çeşitli zamanlarında ön plana çıkartmıştır. Ayrıca çağlar boyu Nagidos’a olan ilginin sürmesinin diğer nedenleri uygun liman koşulları, verimli toprakları ve Hellenistik dönem’de korsanların kontrol altında tutulabilmesi açısından önemli olan konumu olarak özetlenebilir.
Bu kazının ve yayının önemi şimdiye kadar bu bölge hakkındaki bilgilerin çok yetersiz olması ve bu yayın ile Doğu Akdeniz arkeolojisine birçok yeni verinin ve bilimsel değerlendirmenin sunulmuş olmasıdır. Çalışmaların sürdüğü en yakın ve tek kazı olan Kelenderis’in buluntuları ile yapılan karşılaştırmalar dışında Kıbrıs önemli veriler sunmaktadır. Bunun dışında Tarsus gibi coğrafi olarak daha uzakta olan diğer Kilikia yerleşimleri ile karşılaştırılmalar yapıldığı gibi Akdeniz ve Ege kentleriyle de benzerlikler ve farklılıklar üzerinde durulmuştur. Sonuç olarak benzerlikler kadar, Nagidos’un seramik amphora, sikke, pişmiş toprak heykelcik ve mimari olarak kendine has özellikleri ve formları olduğu saptanmıştır.
Nagidos (Bozyazı) Kazısı Mersin Üniversitesi ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın bir projesi olarak yürütülmüştür. Çalışma izni T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları veMüzeler Genel Müdürlüğünce verilmiştir. Kazı malzemesinin çalışılarak yayına hazırlanması için Berlin Deutsches Archaeologisches Institut (Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü) iki kez burs vermiştir. Kazının yayının ise Arkeoloji Bilimine, Kilikia ve Doğu Akdeniz arkeolojisine katkıda bulunması hedeflenmiştir. Bu yayını Adayla Ekyayın kapsamına alarak basımını mümkün kılan Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü yönetimi ve çalışanlarının katkısı büyüktür.
Prof. Dr. Serra Durugönül
Mersin Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü 33 342 Çiftlikköy Kampüsü Mersin
(0 324 361 00 01 – 4730)